Cumartesi, Aralık 01, 2007

Kadim ve Ben

Kadim. Nereden geliyor, nedir kökeni. Eski olan. Ama sadece eski olan değil. Gururlu, vakurlu ve hüzünlü. Acı ama yakmayan bir hüzün. Saygı duymak lazım kadim olana. Sadece eski olduğu için değil. Taşıdığı hüzünden dolayı. Kadim insanlar. Aslında onlarda sadece insanlar. Sadece insan. Ne kadimler ne de kadim oldukları için gururlular, vakurlar yada hüzünlüler. Bunların hepsini ben onlara yüklüyorum. Aslında hepimiz öyle yapmıyor muyuz? Eskide yaşamış olana sürekli bir şeyler ekliyoruz. Bir şeyler yüklüyoruz. Belki de onları rahat bıraksak daha mutlu olacaklar. Ama binalar. Kadim mimariler. Yıkılıp terk edilmiş olanlar. İşte onlar gururlu, vakur ve hüzünlü. “geldiler, işlediler; bize ruh verdiler ve çekip gittiler. Terk edip gittiler.” İnsanlar şehirleri terk edip gittiler bazen de onlarla beraber yok oldular. Birkaç saniye içinde. Yanan bir resim gibi. Ama gittiler. Bazen isteyerek, bazen zorla. Belki de Granada’daki, Hattuşaş’taki insanlar gibi hüzünle terk ettiler. Belki de sadece gittiler. İşte bu yüzden hüzünlüdürler, binalar. Ve gurulu ve vakur o günleri yaşadıkları için. Acaba bize ne anlatırlardı dile gelselerdi. İsterler miydi hiç yeryüzünden çıkmamış olmayı. Dağların güvenli eteklerinde kalmayı mı isterlerdi? Nefret ettiler mi insanların onlara dokunmasına? Belki de terk edilmelerine rağmen, işlenip terk edilmelerine rağmen memnunlar mıydı? Hani her şeye rağmen der gibi. Mutluydular bence. O sütunlar. Uzun sütunlar. En çok onlar gurur duyuyorlardır. İşlendiler dikkatlice, üzerlerinde ince yivler. Sonra ince ince boyandılar. Bazen de beyazlığın saflığı ile kaldılar sadece. Mutluydular bu yüzden. Terk edildiler ama mutluydular. Terk etmek. Aslında terk etmek de zor. Dönüp arkana bakmamak. Pişman olsan da. Bir karar alınca onu uygulamak, sonuna kadar. Terk etmek deyince aklıma tren garları geliyor. Ve tren yolculuklarım. Genelde beni uğurlayan sadece tren garı oluyor. Hiç arkama bakmadım trenlerde bugüne kadar. Onları sürekli terk etsem de beni her seferinde çağırdılar. Desteklediler. En önemlisi yalnız bırakmadılar. Unuttular yani. İnsanlar gibi. İnsanların en iyi ve en kötü özelliği unutmak. Ve ilginçtir insanlar kötü olanı unuturlar. Başından geçen onca kötü olay belli bir zaman sonra iyi gibi hatırlanır. Ama daha ilginçtir acı olaylar bizi hayata bağlar. Destekleyen. İnsanoğlu her şeyde olduğu gibi burada da kıymet bilmiyor. İnsanoğlu. İnsan. İnsan denince aklıma gelen kelimelerden biridir yalnızlık. En çok nefret ettiğimiz ama en çok bulduğumuz. Bizi üzen, yaralayan ama isyan edemediğimiz. Çünkü korkuyoruz. Ölüm korkusu da buradan geliyor bence. Sevdiklerimizden ayrı kalma,yalnız kalma. İnsanın içine işleyen, aynı zamanda ve bütün iyi şeyleri yavaş yavaş yok eden bir duygu. Yalnızlık beni her zaman üşütür. Ağustosun kavuran sıcağında olsa bile. Belki de kararları tek başına alma yada bunları tek başına uygulama zorunluluğu korkutuyor bizleri… Üşümek. Soğuk. Soğuk iyidir aslında, dinç tutar. Bir şeyler yapmaya zorlar. Acı verir ama süründürmez sıcak gibi. İnsanlar cehennemde donmuyorlar, yanıyorlar… Cehennem. Korku göstergesi. Her yok oluşta tekrar dirilmek ve tekrar yok olmak acılarla. Zümrüd-ü anka gibi. Ne büyük bir acı Yarabbi. Oysa bu dünyada acıya ne kadar hassasız. En küçük acı da bile yok olduğumuzu zannediyoruz. Ama sonsuza kadar sonsuz defa yok olmayı düşünmüyoruz. Yok olmak. Ve ben yok olan bir antik kentin yanındayım. Kadim bir kent. Vakur sütunların yanında onları hissederken bitiriyorum bu yazıyı…
ben yitik kentlerden, Atalay oğlu atakhan galip

6 yorum:

zeynebbim dedi ki...

gerçekten insanın ruhuna işleyen,gözünün önünden pek çok şey geçiren,samimi bir yazı..eline sağlık arkadaşım...

Adsız dedi ki...

çok dokundu bu yazı ruhuma, korkularıma. evet ölümden korkmak eşittir yalnızlıktan korkmaya. deselerdi ki ölenler gittikleri yere yalnız gitmeyecekler belki bu kadar korkmazdım. "son" lar hep yalnızlık mı getirir? "kadim" gidince yalnızlık mı gelir? "kadim" yalnızlığı yok ettiği için mi mağrurdur?? galiba öyle...
Teşekkürler....

Adsız dedi ki...

"kadim dostum" diye başlamak en akıl karı gibi geldi: eskiye dair ne varsa, bizden başka, unutulmaktan şikayetçi... bahsettiğin o sütunlar, işlenmiş, oyalanmış, oyulmuş taşlar ve onlara geçmişte şahitlik edenlerle, bugün şahitliğini satırlara dökenler.

ve unutmak. tren garlarının soğuk iskelet elleriyle uğurlanmalar. bir de sitem edeyim -aslında kuliste konuştuk ama buraya da yazayım- ankara'ya gittiğin günü hatırlıyorum, dört sene öncesi, soğuğa meyilli eylül: saat akşamın dokuzunu çoktan unutmuş, 'soğuk tahta' ve kokusuz nemden ibaret oturaklarda, gelmesini istemediğimiz o dakikalar: galip odtü yolcusu...

o gün, ben de arkama bakmadan istasyondan ayrıldığımı hatırlıyorum. şimdi aklıma gelmeyen ve gözleri iri iri yaşlarla dolduran bir şarkı söyleye söyleye orayı terk ettiğimi de...

bu yazıda somutlaşmayı bekleyen, bedene gelmek için sabırsızlanan satırlar gördüm. devamını bekliyoruz,
kalemine sağlık ve selamet...

AGA dedi ki...

yar-ı muvafık dan zaman tünelin e düşülmüş bir kayıt daha...henüz dilimiz yeni dönmeye bşalmış, koltuğumuzun altında 3-5 kitap...kalınından...

ve bir şeyler keşfetme çabasına, nice mahremler zinciri eklene dursun; ve dünya olanca hızı ile kirlene dursun; 22 kış; 21 yaz geçirmiş şu ömrümde; 8 yaz ve 9 kışı bir şekilde beraber geçirdik "yar-ı muvafık" ile...

şimdi geçmişteki kadimin daha da eskimesi..eskidikçe değerinin artması -şarap misali- ...dileğiyle..

Payi dedi ki...

İnsan bazen acıyla boğuşur, ayıyla boğuşur gibi. Bile bile yürür acının üstüne. Yallnızlığı cebine koyar, yürür...

Bir tren garında kimsesiz kimsesiz ağlar ama bundan zevk alır zamanla. Zaman bize bunu öğretebilir, zaman bizi seviyor olabilir...

Yazını çok sevdim, samimi olmuş. Yukarıya yazdıklarımda senin yazının bende olan yansımaları.

Görüşmek üzere.

yudum çetin dedi ki...

“geldiler, işlediler; bize ruh verdiler ve çekip gittiler. Terk edip gittiler."

gidenlere selam olsun...